Gerçekçi olalım. 22 yıl geri gelmeyen adalet asla ve asla yerini bulmayacak.
Katledilip, kaçıp gitmeye zorlanmak tabii ki bir kaderdir.
Ama bir de kural vardır.
Beklemediğiniz topraklarda geri getireceğiniz bir adalet yoktur.
Kurban dahi vermiş olsanız, önemli bir nüfus, suç mahalinde, acı mahalinde her zaman kalmalıdır. Otorite sende olur, birileri kalır, çoğalır, vazgeçmeden kaybedileni yerine koyardı. Yeni bir hayatı yeşerttiğiniz yerdir vatan olarak karar kıldığınız mekan. Savaş sonrasında Boşnaksızlaşmıştır Srebrenitsa. Bunun iki sebebi vardır.
1-Erkek nüfusunun önemli bir kısmının katledilmiş olması ile şehir ve çevresinin nüfus piramidindeki sol kısım ağır bir darbe almıştır. Genç ve yetişkin yaş grubunda, eşleşip çocuk yapabilecek partnerleri oluşturacak bu erkek nüfus, nüfus piramidinden adeta traşlanmış, kazınmıştır.
2- Moğol taktiği işlemiştir. Katlet, korkut, kaçırt. Buna iki de Ortodoks taktiği eklenmiş, “vatanından et”, ve böylece temizlediğin toprakları “kendine vatan et!”
Srebrenitsa artık kaybedilmiş bir şehirdir. Otorite artık oradaki Sırplardadır.
Orada kalan bir avuç müslüman da yakında azalacak ve hepten gidecekler. Srebrenitsa’dan.
Gerçeği budur. Kanımıza, onurumuza dokunsa bile, gücümüze gitse bile budur!
Yok, “Adalet yerini bulacak”, yok “Her şey düzelecek”, vesair laflar çoktur.
Boş laflardır bunlar. Yüz yıl daha seni kelimelerin beşiğinde sallayan tesellilerdir, mağlup tesellileri, züğürt tesellileri..
Kendinizi avutmayın!
Gerçekçi olalım. Gerçekçi olmazsak Filistin gibi yüz yıl aynı adalet şarkısını çığırır, aynı ağıtları yakarız.
Ve yaban topraklarda doğan her bir nesil, o ağıtlara daha az ağlar.
Filan Avrupa ülkesinin milli eğitim bakanı Boşnakmış. Filan Avrupa ülkesinin filan elçisi Boşnakmış.
Dünyaya bir katliamla dağılıp, çingene gibi yayılmış olmanın övünülecek nesi vardır?
Milyonda birlik bireysel başarı hikayelerine bakarken İsviçre’de Bern’de, Cenevre’de, İsveç’te Uddevala’da, Malmö’de, Danimarka’da Kolding’de, Arhus’ta doğan her bir boşnak için ağlamalıdır Bosna.
Ahalisi geri gelmeyecek ve ıssızlaştırılmış eski Boşnak şehirlerinin bir süre daha boşa okunacak ezanlarının uzaklara kaçmış cemaatidir bunlar.
120 binden fazla Bosnalı yaşıyor İsviçre’de.
Oysa Srebrenitsa’nın son belediye seçimlerinde Boşnaklar oylamayı bir kaç yüz oyla kaçırmışlardı.
Her sene daha az insan katılacak oylamalara. Her sene daha da bir Norveçlileşecek, İsveçlileşecek oralarda doğan, büyüyen nesil.
Onların çocukları için Boşnaklık bir süre sonra Emir Kusturitsa’nın Boşnaklığı kadar kalacak.
Gerçeği şu ana dek kimse dile getirmemiş olabilir. Burada bilinsin öyleyse.
Gerçek acıdır. Reçetesi de zahmetlidir. Buna ne devletler yanaşır ne de uluslararası kurumlar.
Yapılması gereken şey zahmetli olacağı için de anıt dikmek, cami onarmak ve toplu yemekler, konferanslar düzenleyerek bir şeyler yapıyor görünmek ister çoğu yetkili. Zira yapılması gereken şey, hem zahmetli hem de masraflıdır.
Peki nedir?
Srebrenitsa “Boşnaksızlaştırılmak ve Bosna’dan Türkiye’ye uzanan hat üzerinde müslümansız bir bölge oluşturmanın bir lokal projesiydi. Bir defa burada anlaşmak gerekiyor. Sırpların hedefine burayı koyanların, haritayı iyi biliyor olması lazım. Zira o haritada evvelce de Türkiye’ye uzanan yol üzerinde Makedonya’dan, Kosova’dan ve Sancak’tan toplu göçler, Batı Trakya’da vatandaşlıktan çıkarmalar, Rodoplarda ise Pomak köylerinde vaftizler söz konusuydu.
Srebrenitsa ise bunun Bosna’da sahnelenen kısmıydı. Doğu Bosna’yı, Türkiye’ye daha yakın olan kısımdaki nüfusu traşlamak. Bu, bi hakkın yapıldı. Dağlıktır Srebrenitsa’nın çevresi. Doğal kaynaklarını da çok abartmaya gerek yok. Mesele toprak kazanmak ve kazanılan topraklar üzerinde müslüman nüfusu temizlemekten ibaretti.
Peki nedir yapılması gereken? Tekrar soralım, ve anlatalım kısaca.
Eğer Srebrenitsa’nın yaralarını sarmak istiyorsanız, o topraklarda yapılan, sahnelenen şeyi, başa saracak şeyi başarmalısınız. Yani savaştan önce 27,572 Boşnağın toplam nüfusun %75.19’unu oluşturduğu, Sırpların ise sadece 8,315 kişiyle %22.67’yi oluşturduğu demografik düzen geri getirilmeli. İşte o vakit görürsünüz hengameyi.
Şimdi kazanımları ile, vakti zamanında yaptıkları karlı katliamın semeresi üzerinde oturan Sırplar, o vakit göreceksiniz nasıl itiraz edecekler.
Şu anda Bosna Hersek’te Srebrenitsa’nın bulunduğu bölge, Sırp Cumhuriyeti denen entite işgali altındadır. Yasal olarak bu entitenin toprağıdır. Belediye de artık bir Sırp belediye başkanına aittir. Burada yapılan, yapılacak hiç bir anma etkinliğine itirazları yoktur. Burada yapılan hiç bir iftar, sünnet ve toplu yemeğe de itirazları yoktur. Çok mu dert sanki 365 günün 10-15 gün için izin vermek bir etkinliğe? Şehri geri kalan 350 günde istedikleri gibi yönetmiyorlar mı? Bu etkinliklerde hangi hukuki hakları tartışılıyor veya zora giriyor? Kim buralara yeniden Boşnakların yerleştirilmesinden bahsediyor? Hangi babayiğit, İsveç’e, Norveç’e, Almanya’ya, Hollanda’ya, Amerika ve Avustralya gibi ülkelere giden ve 23 senedir bu ülkelerde bir düzen kurmuş insanlara cazip imkanlar sunarak onları Bosna Hersek’in doğusundaki bir kasabada yaşamaya ikna edecek? İşte çılgın proje budur. Babayiğit de bu tür bir projeye el atacak kişidir. Sünnetlik pipilere el atmak ve iş yapıyor gibi görünmek el hak en kolayıdır. Ama mesele buradadır ve burada biter bu işin adaleti. Siz cümle Hollanda halkını yargılasanız bile o yargılamadan çıkacak sonuç, atı alıp üsküdarı geçen katillerin elindeki kazanıma zerre halel getirmez. İş vermek durumundasınız bir defa oradaki Boşnaklara. İş üretmek, orayı bir çekim merkezi haline getirmek zorundasınız.
Avrupa’da düzenini kurmuş olanlara da “Gelin, yakın emekliliğinizi, iki katını biz veriyoruz, gelin ve İsveç’te, Norveç’te, Amerika’da okuyan çocuklarınızı da getirin onlara da maaş veriyoruz” denmesi lazımdır. 10 bin bilemedik 20 bin kişiye maaş vermek çok zor iş değildir. O vakit görürsünüz Srebrenitsa kutlamalarına izin veren Sırp otoritelerinin yüzündeki asıklığı. O vakit dokunmuş olursunuz katilin zülf-i yarine. Ama bunlar zahmet işidir. Gideni geri getirmek para işidir, o paralar ile geri getirilen nüfusa verdiğiniz önem, o nüfusu katlederken haritada onlarsız bir Srebrenitsa düşünen ve uygulamaya koyan kozmik odaların kendi planlarına bir karşılıktır.
Ama onlar da zaten biz bu kadar zeki olamadığımız ve kaybedilen nüfusu geri getirmek istemeyeceğimiz için bu planları uygulamaya korlar rahatça ve bonkörce… Çünkü aynı bonkörlük, İslam dünyasında da farklı şekilde işler. Müslüman kanı ucuzdur. Bir iki duygulu mikrofon muhabbeti ile yaptık sanırız vazifemizi. Azerbaycan’da Batı Azerbaycan ve Karabağ gibi Ermeni işgalindeki bölgelerden kaçan milyon kadar kaçkın, ülkenin farklı şehirlerinde artık çoktan düzenlerini kurdular. Onlar bugün Karabağ meselesi çözülse bile Karabağ’a çok azı gidecek bir kitledir. Yaşlılar ve orada hatıraları, yaşanmışlıkları olanlar gidecektir sadece. Toprak orada Ermenilere kalmıştır. Çözülse dahi, Azerbaycana bırakılsa dahi Karabağ bir Ermeni bölgesi olarak organize edilecektir. Çünkü kural şudur: Tekkeyi bekleyen, çorbayı içer.
Çamerya’da da oldu aynısı. Çamerya yani Yunanistan’ın Thesprotia bölgesi. Şu Arnavutluğa yakın sınır boylarından bahsediyorum. Hani İtalya’ya giderken feribota bindiğimiz Egumenitsa şehri, tarihimizde önemli yeri olan Preveze şehri, Konitsa şehri, Aydonat, Filat ve daha nice kasaba ve köy… 1945 yılında Napoleon Zervas, Yunanistan’ın bu bölgesinde binlerce Arnavutu katletti, geri kalanları ise kaçtı Arnavutluğa. Bir kısım da kaldı ve korkuları ile din değiştirdiler.
Arnavutluk’ta bir parti vardır. PDIU. Çam Arnavutlarının partisidir. Sözde geri dönüş ve soykırıma uğratıldıkları gerçeğini yaymak ve adalet aramak için kurmuşlardır bu partiyi. Ancak partinin lideri Shpetim İdrizi ve ekibi bile Arnavutların Yunanistan’a geri dönmesinden değil daha çok tazminata odaklanmış bir politika izlemektedirler. Geri dönüştür milletin toprağı hak etmesi ve oyunları boşa çıkarması. İşte o vakit kimyası bozulur döneceğiniz ülkedeki insanların.
Sizin olmayan bir toprağı bile sizinmiş gibi bilip sahiplendiğinizde o geri dönüşü sonuna kadar hak etmiş de olursunuz aynı zamanda..
Filistin’de olduğu gibi, İsrail’in idealistler kontrolündeki insan emeği, kitlesel göçü ve insan emeği ile bir anda ortaya çıkıp devlet olarak kurulduğu gibi. Orası için yaparsınız tüm planları, orası için organize olursunuz. Paralar, kazançlar, tüm emekler bunun için akıtılır, harcanır. Kimi zaman 50 yıl ister kimi zaman ise yüzlerce yıl. Yeter ki sistemli bir yapı kurun ve çalışın.
Gençlik örgütleriniz, iş adamı örgütleriniz, bilimsel dernek ve vakıflarınız, sivil toplum kuruluşlarınız için sadece “Dönüş” vardır masada başka bir seçenek değil. İşte bunun için dernek olunur, bunun için birleşilir, bunun için toplaşılır.
Toplaşıp ağlaşmak için değil!
Protokolde görüntü vermek için de değil! 11 temmuz bittiğinde 12 temmuzda sabah kahvesinin konusu başka bir şey ise, o günün ajandası bir başka şey ise katılma bu 11 temmuza sen. Ölülerin sana ihtiyacı yok! İnsanların tepkisini, meselenin gazını almak içinse de katılmayın!
Nüfus, ana vatanına bir sonraki nesli yaban topraklarda doğmadan geri getirildi ise getirilir. Aksi halde gittiği ülkede kuracağı düzende o ülkenin bir ferdi haline gelir. Dışarıda yaşayan insanlarının çokluğuyla övünürken, bıraktığın Srebrenitsa’da kilise çanlarına teslimdir vatan bildiğin toprakların ufukları ve gökyüzü.
Velhasılı, her sene Srebrenica anmalarına katılan binlerce insan, akşam olduğunda orayı terkeder. Ertesi gün orada kalan bir avuç Boşnak, yine Sırpların arasında kurt kapanına düşmüş gibi; cenderenin ortasında bulurlar kendilerini!
11 Temmuz 1995 günü dünyadan 8372 insan eksildi. Bir gün içerisinde…
Bu 8372 kişinin günümüzde artık yaşamadığı, sokaklarını, kahvelerini dolduramadığı, çarşısında pazarında gezinemediği ve en önemlisi, “oy kullanamadığı” Srebrenitsa şehri, son belediye seçimlerinde Sırp çoğunluğun eline geçti.
Ve bu kahrolası şeyin adı, demokrasi oluyor.
Çünkü, ölüler oy kullanamıyorlar.
Beklemediğin Toprakta Adaleti Neyle Getireceksin?
Ağlayarak nereye kadar “Never Again” diyeceksin?
“Never” her zaman “ever” olacak. Yetmeyecek “over and over” olacak.
Ta ki sen tükenene dek…
Katilin aklını okuduğunda onun kadar zekisindir.
Onun senin aklını okumasına imkan vermeyecek işler yaptığında ise ondan daha zeki.
Ne var ki katillerinin bile aklını okuyacak durumda değildir Rumeli camiası.
Ondan zeki olabilmek bir yana dursun…
Srebrenitsa soykırımı ve diğer tüm soykırımların neden yapıldığını bilmek, buna karşı mücadele vermek için mikrofondan fazlası lazım. Savaşta kanlarını dökenlere acizler güçsüzler, kadınlar, yaşlılar gözyaşlarını dökmekle yetinirler.
Allah’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı bizler ise eğer yetişkin birer bireysek gözyaşlarımızdan fazlasını akıtmanın hesaplarını yapmalıyız. Paradır, yatırımdır iştir. Bunlar konuşulmalıdır. Diasporanın dönüşünün sağlanması konuşulmalıdır.
Erkek adamlara, koca koca insanlara kocakarılar gibi ağlamak ve sızlanmak yakışmıyor.
Evvela vazifeye! Ağlayacaksan, evinde ağla.
Srebrenitsa’ya adaleti dünya ve BM getiremiyorsa, Lahey getiremiyorsa,
Sen getireceksin. O vakit göreceksin muktedirlerin yüzlerinin nasıl düştüğünü.
Yeter ki o para sevgisini, o tul-i emeli bir yana bırak. Sal kendini şu tembellikten.
O vakit milletçe mehteri de hak edersin, şan ve şerefi de, senden alınanı da.
Yoksa 365 gün ağlamakta serbestsin.
Vatan namustur. Karını kaçırsalar, sadece oturup ağlamazsın.
Ama Srebrenitsa’da sürekli yapılan anma törenlerinin ardından hiç bir şey yapılmaması ve yukarıda altını çizdiğimiz meseleleri kimsenin düşünmeyişi veya el atmayışı ve mikrofonu alanların acıdan, soykırımdan dem vurması, resmi ağlaşmalardır. Nereye kadar ağlayacağız peki? Ağlayınca geri mi geliyor kaybedilen?
İşgal altındaki vatan demek, eşkıyanın kaçırdığı nikahlı eşin gibi mahrem ve namusuna dokunması gereken bir mefhumdur.
2 milyonluk bir milletin gücü yoksa, 80 milyonluk ülkenin vardır.
O ülke biziz ve bizlere bir görev düşüyor.
Vakıflarımıza, derneklerimize, federasyonlarımıza ve bunlara çeki düzen vermesi gereken üst yapıya, yüce devletimize ve saygıdeğer idarecilerimize.
Allah, devletimize zeval vermesin. Dileriz bu çağrıya bir kulak verilsin.
Zira Allah’tan ve devletimizden başka bir mecra yoktur bunları anlatacak.
Şüphe yok ki Allah yolunda çarpışan, öldüren ve öldürülen mü’minlerden Allah, karşılığında Cennet vaad ederek mallarını ve canlarını satın almıştır. Allah’ın; Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da gerçekleştirmeyi üstlendiği bir vaattir bu. Ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi. Tevbe suresi 111.ayet-i kerime.
Öyleyse ne mutlu adaletin safında olanlara! Ne mutlu Rumeli kökenli olması ile övünmek yerine canlarından, mallarından tasadduk edenlere. Ne mutlu böyle bir milletin parçası olma hayali için çalışanlara. Ne mutlu Rumeli Türklüğüne çeki düzen vermek isteyenlere, ne mutlu Balkanlardaki cümle kardeş milletlerin ve Müslümanların kaderini değiştirmek isteyenlere!
Saygılarımla.
Dr. Öğr. Üys. Yüksel HOŞ
Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü.